salon deyince aklıma hemen bizim evin salonu geliyor; önce bütün duvarları kaplayan vitriniyle hatırladığım ve daha sonra modaya ve yaşa uyumlu gittikçe sadeleşen. önceleri her bir duvarı için planlar yapılan sonraları beyazı daha bir beyaz olsun diye uğraşılan. önceleri fotoğrafları büyükler olan sonraları büyüdükçe büyüyen küçükler. bir de salon deyince pek tabi misafir geliyor aklıma zira bu alanın en özel sahipleri onlar. annenin sakladığı güzelim koltukların, sehpaların, şekerlemelerin, çikolataların ve kolonyanın sahipleri olan misafirler.
her daim bal dök yala olması gereken bu salonlara ait kadınlar var mesela. evin bütün odalarından birer birer vazgeçmiş ancak salonun işgaline tahammül gösteremeyen kadınlar. benim annem de öyledir biraz. yani öyleydi. ulaşılması ve yayılması en zor olan o muhteşem alanı işgal etmemiz bütün bir ergenliğimizi aldı. ayaklarımızı uzatıp televizyon kumandasına ulaşmamız hala biraz sıkıntılı da olsa misafirin yerini almış olmamız takdire değerdi. (biraz da erken bir zafer) sonradan anladık ki (ben ve abim) ergenli sonrası erken misafirdik ve özen biraz da ondandı.
bizim evde durum böyleyken sırf salonu kaptırmamak uğruna geniş evlerin mücadelesini veren kadınlar tanıdım (eh biraz annemi toleranslı da bulmama sebep oldu) örneğin duplex ve çok odalı evlerin tercihinin arka planında biraz da salonu işgalcilerden korumak ve misafirlere tertemiz sunmak vardır.
hazır yeni taşınıyorken mekanlar ve kadınlar üzerine not düşeyim dedim. bir kadın için mutfakla yarışacak kadar önemde salonluluk vardır. öyle arz-ı endam edecek girer girmez.salona yerleştiriverecek geleni gideni hemen.
ben mi? balkon insanıyım. masaya koyuveririm her şeyi.