Pages

20 Mart 2015 Cuma

mor çanta

Mor bir çantanın, düşünün ki ucuz ve küçük,  içine neler sığar? Her gün büyük bir su şişesi sığdırıyorum. Ve sonra pek çok şeyi sığdırmayı denesem de çoğu zaman almıyor. Bir defter, bir kitap ve Ankara'dan gelen büyük bir boşluk. İçine hiçbir şey sığdıramadığım büyük bir boşluk. Sırtımda ordan oraya taşıdığım, açmaya cesaretim olmayan o kocaman deliğin, kara deliğin adını bile anamadim aylarca. Hani çantaya atıp unutmak istediğiniz bir fotoğraf, belki bir  mektup belki de anısı olan bir kalem. Arada gözünüzün takıldığı biraz üşengeçlik biraz da gönüllü bir isteksizlikle yanınızdan ayırmadığınız bir eşya gibi. İçinde binlerce cümle, binlerce gülümseme ve binlerce hüzünlü sessizlik var. Yani, yazmaya kıyamadığınız aklınızın her köşesine sirayet etmiş bir öykü gibi.

Mor cantanın içinde boşluğu daha bir boşluk yapan defterden hiç bahsetmeyim diyordum ama şu an fermuarın kenarından ellerini uzatarak bahsetmem için baskı yapıyor yahut oraya değil bu sanal beyazliğa yazdığım için biraz da kızıyor. Evet, sevilla'nın orta yerinde, güneşin altında pek çok kez çıkarıp yoldaşlık ettim ona ancak öyle nankörüm ki ve asĺında korkak, yüzleşemedim onunla. Dertleşemedim. Hayatımdan kayıp giden, babamı bir daha nasıl göreceğimi soramadım. Onunla birlikte yitip giden evimizin mavi salonunu, televizyon kumandasını, beşiktaş terliğini, en son beraber aldığımız koyu gri montunu, sıcak tutup tutmadığını soramadım. Kavanozlarin kapağını her zaman nasıl açtığını, elini kestiğinde canının neden acımadığını ve biz üşürken neden onun neden hiç üşümediğini soramadım.

şimdi birkaç cümleye sığınarak deniyorum:

Mor çantamda ben çok üşüdüm baba, o  büyük boşlukta ölesiye üşüdüm. Defterime, kitabıma, sevdiğime üşüdüm. Yanına son geldiğimde, karlar altında bir şubat sabahında, ūşūmek bile anlamsızlaştı. Bunu yazamadım, bunu konuşamadım, bunu boşluğuna koyamadım.

Yer açılır diye belki çantamda mektubunla dolaştım günlerce, adına büyümek mi denir adina gam mı onu da bilemedim. Anlayabildiğim tek şey artık, bütün ölümleri içimde bir yerimde taşıdığım: hepsi erken, hepsi kederli hepsi yanımızdan ayıramadığımız boşluklarımız, sırtımızda ağırlık.