Yıllar öncesinden borçlu kaldığım bir yazıyı dün yazmaya karar verdim ve hatta yazı dizisine. Nasıl bir cesaret geldiyse artık. Halk otobüsünde bunalmış eve yolculuk yaparken sanıyorum eski günlerime gittim. Otobüsle okula gittiğim günlere. Derken Keçiören yıllarıma, ordan oraya burdan buraya aklıma ertelediğim yazı dizisi geldi. Keçiören'de ikamet ettiğimiz yıllar boyunca ve bunun önemli bir kısmı çocukluğumdur zihnime kazınmış iki şey vardır; biri teyzeler ikincisi ağaçlar. Keçiören'in (eski olanının) teyzeleri ve ağaçları meşhurdur da diyebiliriz. Ağaçlardan mı teyzelerden mi başlasam bilemedim esasında. Sonra rüyama Hafize Teyze girince teyzelere yöneldim ve Hafize Teyze'den başlamaya karar verdim.
Hafize teyzenin ağaçlarla ilgisinden başlamak en iyisi olabilir aslında. Bizim bahçemizdeki herhangi bir ağacın herhangi bir dalına ki bunlara kurumuş olanlar da dahil göz dikenler, zarar vermeye kalkanlar karşısında Hafize Teyzeyi bulurdu arkadaşlar. İsmi böyle mi yazılıyor tam olarak bilemiyorum, galiba hafızlıktan geliyor da çocukluğumda bu ismin anlamını idrak etmem epey zaman almıştı. Benim için tek çağrışımı avizelerdi, bizim evin tavanında asılı olanlarla hafize teyze arasında ilişki kurmaya çalışıp durdum. Gülmeyin, zira bizim alt komşumuzdu ve gürültü yaptığımızda tavana tık tık vurur bizim korkmamıza sebep olurdu. Bu nedenle tavan, avizeler ve hafize teyze benim kafamda aynı kökenden geliyordu.
Ağaçlara dönersek, bizim bahçede envai çeşit meyve ağaçları vardı ve Hafize Teyze faktörü yüzünden hep çekinerek, balkon gözeterek meyvelere ulaşabilirdik. Ne zaman aklına eser, bizleri toplar "şu erikleri bi silkin de yiyiverelim bebeler" der, o zaman bir şenliğe dönüşürdü bahçe. Ağaçlardan sorumlu apartman bakanı da diyebiliriz kendisine. Sinop, Boyobat'lıydı Hafize Teyze ve oldukça şiveli konuşurdu. Kocaman çocuğa hala bebe demesi bana tuhaf gelirdi hep. Bir de küfürlü koşurdu kızınca, sanıyorum kızdırmak hoşumuza da giderdi.
Hafize Teyze'nın diğer özelliği balkonlar şefi olmasıydı, sabahın beşinde balkon görevine başlar diğer sakinler balkonlara çıkıncaya kadar mahalleyi gözetlemeyi asla bırakmazdı. Bizim binaya bu saatlerde hırsız girmesi imkansız gibiydi. Zaten bir kez hırsız dadanmıştı o da Hafize Teyze'nin evine girmişti, bu da hepimiz için ayrı bir ironi olmuştu. Tek gözü görmeyen, tereyağlı hiçbir şey yemeyen Hafize Teyze'yi hep balkondan uzanmış başıyla hatırlarım. Gerekmedikçe evden çıkmayan Hafize Teyze'nin akşama kadar evde ne yaptığını da hep merak etmişimdir. Çocuklukta bir türlü bitmek bilmeyen uzun günlerde sahi ne yapardı evde, gizli gizli atari mi oynardı yoksa? Komşu ziyaretine gitmeyen, evine de gelinmesinden pek haz etmeyen birinin evi bir çocuk için oldukça gizemlidir, bilirsiniz. Merakımızdan evine gitmek için türlü yollara başvurduğumuzu da hatırlıyorum açıkçası.
Ağaçlar bakanı ve balkon şefi Hafize Teyze ile ilgili aklıma gelenler bunlar. Teyzelere ve ağaçlara başka bir yazıda devam.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Bizim alt katta da bi Hafize Teyze vardı. Hain, şedit ve dolayısıyla sevimsizdi. Dedikoducu ve gaddardı. İnsanların canını yakacak yalanlar söyler, dedikodular uydururdu. Yıllar önce meme kanseri olmuştu ve tek memesi yoktu. Oraya bir takoz koyardı. Çocuk aklımla bu beni korkuturdu. İki tane çok kıymetli oğlu vardı. Onları kimselere layık göremezdi. Onun oğullarına "kız bakcaz" diye az mı ev dolaştık, az mı sofraya çöreklendik? Ben de yazını okuyunca bunu hatırladım. Eline sağlık
YanıtlaSilEsasında bizim Hafize Teyze de melek değildi, "fena" yanları da vardı :) benim çocukluğuma dokunan yanlarından bunlar çıktı ortaya.. teşekkürler.
YanıtlaSil